#neyse ne diyorduk
Explore tagged Tumblr posts
Text
Keşşşşşşke ömrümün geri kalanını hiç bir şey yapmadan, sadece Ciwan Haco'yu dinleyip geçirsem. Ama HİÇ bir şey yapmadan, HİÇ. Geberene kadar Ciwan Haco. Müthiş. Mis. Keşke. Çook iyi olurdu.
#keşke ani bir kalp krizi gecirip ölsem#acı çeoerek ölmek istemiyirum allahım lütfen#bak senden hic kendim için bir sey istememisim#bu dediğimi gerçekleştir#rica ediyorum#neyse ne diyorduk#CiwanHaco
0 notes
Text
cumartesi günkü maceralı yolculuğun ardından gece 12 buçuk gibi vardık misafirhaneye. Pazar günü dolu dolu ve çok eğlenceliydi kızlarla. Ginolu kalesini bir yerlere not edin, muhteşem bi manzarası vardı. Geçen yıl Trabzon'da da girmiştim denize ama Karadeniz dalgalıdır gerçeğini pazar günü görmüş oldum. arkadaşlar ben ömrümde böyle dayak yemedim yahu. Hele bi dalga öyle bi geldi ki mideme yumruk attı mübarek sanki. resmen ufak çaplı bir sakarya meydan muharebesi verdim dalgalara karşı. 1 saat denizde kalıp herhalde toplasam 5dk ancak yüzebildim. yanmam da cabası üstelik. Ya da yanamamam mı demeliydim. kızardım malum, Allah vergisi olarak yanamıyorum 🤷🏻♀️.
gün batımını izlemeye gittik sonra o da ayrı güzeldi. denizde gün batımı bir başka bee 🥲 Allah'ım sen ne güzel yaratıyorsun ya Rabbim subhanallah 😍 dönüş yolu kuyu kebabını nerde yeriz telaşesiyle geçti Kastamonu merkeze kadar. asıl yerinde kalmamış ama merkezde bir yerde bulduk çok şükür. sonra da şabani hz. nin türbesine gittik. çok büyük bi alan değil ama değişik bi huzur vardı orda neden bilmiyorum, etkiledi beni. asa suyundan içemedik çünkü deli gibi sıra vardı.
ve ne yazık ki her güzel şeyin olduğu gibi bunun da sonu geldi. döndüm geldim kürkçü dükkanına. Cuma yine yola revan olacağım Allah izin verirse. o yüzden yola çıkmadan cam filmi taktırdım. Ha bu arada söylemiş miydim bilmiyorum ama cumartesi otobüse binmeden hemen önce arabanın marşpiyelinin canına ot yıkadım 🥹neyse ne diyorduk canım sağolsun. Ve bu akşam da haliyle çamaşır yıka as'la geçti gitti bakalım. son 3 (:
4 notes
·
View notes
Text
Sevgili Oğlum aaamett,
Geçen akşam sahilde oturalım dedik kuzen ve ailesiyle. 2 aylık bebekleri var. Kamp sandalyelerimiz,masamız,çayımız, yiyeceklerimiz. Harika bir hava. Deniz. Ama bizim oğlan yerinde duruyor mu? Hayır. Kim peşinde: "babiş" çocuk beş dakika durmadı.
Bu durum da bizim ege tatili hayalini "hele bir 4-5 yaşına girsin de gideriz" bıkkınlığına çevirdi. Bu kabulleniş bir miktar üzdü. Ama tatili değerlendirmemiz gerekiyor. O parayı illa harcayacağız.
İstanbulda eski günleri yad edelim dedik. Her noktayı gezelim. Çocuksuz şekilde. Hatta adada kalalım bir gün -çocuksuz-. Aklımıza neresi geliyorsa hepsine gidelim -çocuksuz-. Puahahahahs.
Sapancaya maşukiyeye gidince de takılırız. Çocuksuz.
Hem zaten dedesi ile ananesi özlemiştir. Özlemlerini gidersinler. Biz de sakince bir yerde oturalım koşturmadan çay içelim.
Baba olmayı kolay sandım hep. Çünkü toplumumuzda çocuğu anneye satarsın içerde babalar olarak takılırsın. Ama modern zamanlarda bu mümkün değil. Çocuk bakıyorum.
Yav geçen gün bez değiştirirken gaytayı bacağıma düşürdüm. Bezi alırken yuvarlandı. Ellerim büyük gardaşım benim. İnce şeyleri kavrayamıyorum. Puahahahahah.
Sevgili oğlum, senden bıkmıyorum allah biliyor. Uyurken beş dakika oturayım dedim. Azıcık dedikodunu yapayım dedim. Yoksa babiiissss deyince sen dünyalar duruyor.
Bir de hep babaları suçlarlar ilgisiz diye. Biz babalar olarak hayatın köpeği olmuşuz. Herşeye yetişmeye çalışıyoruz. Erkekleri koruma derneği samsun şubesi başkanı serco.
Dedikodumuzu da yaptık elhamdülillah.
Hayatımız tüm hızıyla devam ediyor. Dağınıklığı dert etmiyorum. Acilen tatile ihtiyacım var. Totom yara olana kadar adada bisiklet sürmem lazım. Ya da deniz sezonu açılsa da samsunda denizde amaçsız yatsam. Film izlemem lazım.
Aaaaa bak bugün mezuniyetimin 13. Yıldönümü. 10 haziran 2011. Sevgili günlük, 13 yıl oldu. Umutlu serco. İnsan hakları ya da ab hukuku uzmanı olmak isteyen serco. Diplomam lazım olmaz diyerek, notere verecek param da olmadığı için hakimlik sınavından sonra diplomanın aslını bakanlığa veren gerizekalı serco. Neyse ki zımbalanmış halini geri almışım. Ofisime asacağım.
Kiracı çıktı. 3 artı 1 ofisim var. İçi biraz eski ama adam edeceğiz inşallah. Hele şu kurbanı bi atlatalım.
Ne diyorduk yahu. Hayat çok pahalı. İki şort gömlek 4500 tl arkadaşım. Esnafımız, iş adamımız, halkımız yine halkımızı silkme peşinde. Bak bu da güzel hikaye.
Öyle işte. Kurbana hazırlıklarımı yapmak istiyorum. Bıçaklarım masatlarım. Canlı olmadıkça et doğramaya bayılıyor olabilirim. Zaten çocukken iki hedefim vardı: 1-kaymakam olmak. 2-samsun pidesi ustası olmak. Pide ustamız özgür abi vardı. Makine yok eliyle bir pide açardı. Hayrandım yahu adama. Lan şimdi usta olsaydım atakumda 5 tane evim vardı.
Pideci kursuna yazılsana sercocum.
Hadi çocuk ağlıyor.
Vesselam.
6 notes
·
View notes
Text
youtube
Geçen senenin bu zamanlarında öğrencilere kursta bu videoyu açmıştım. Öğrencilerde öğretimden çok eğitime odaklıyım. Onların süzgeçsiz fikirleri hem bana hem onlara bir şeyleri fark etmelerini sağlıyor. Neyse ben bu videoyu izlerken, FİDAN kelimesini seçtim. Bireyin var olma çabası içerisinde, dışarıdan bakıldığında kusursuza yakın bir hayatım var. Bunun farkındayım. Neden fidan dediğinde öğrenciler, ilk 30 yıl bir ağaç olmanın hayaliyle geçti evlatlar. Size şuan zor gelen bazı duygular ve olaylar siz istemeseniz de yaşanıyor, farkındayım. Aileniz fikirlerinize, hayalleinize ve duygularınıza önem vermiyor, vermeyecek. Bunların hepsini bizler de yaşadık, sizlere verilen bu tavsiyeler bizlere de verildi, söylem farklıydı, biz daha gençtik yolumuz uzun diyorduk. Ayrıca bizimle, benim sizle konuştuğum gibi konuşan da olmadı. Ne yaptıysam tek başıma yaptım. O yüzden hayatta suçlayacak kimsem olmadığı için de kendimi yiyip bitirdim. Ağzıma yumruk yesem, yok bi şey diye oynamaya devam ettim; kalbime bıçak gibi bir ağrı girdiğinde, geçer diyerek sevmeye devame ettim. Bir cinayet işlediğimde, olması gereken oldu diyerek gülmeye çalıştım. Bir kere düşseydim, akbaba gibi başıma üşüşecek elalem adlı örgüte üye insanlar vardı çevremde çünkü. Yok karşılığı yüzünün adlı bir şiir var, yıllarca bir suretin hissine özlemle yaşayıp, o sureti karşımda görür görmez bütün siyah beyaz fotoğraflara can geldi. Pandora’nın kutusuna saklanmış bütün yaşanmışlıklar yakıldı. İnsan hep sıfırdan başlamayı hayal eder ya, başladık. Her şeyin başlangıcı farklıdır, tadı da ama böyle bir başlangıç hayal dahi edilemezdi. Her mutlu anın ardından gelen kötü bir olay burda da devam etti. Hayata bir yaşam borçlandım. Ondan sonrası benim isteğimle mi oldu yoksa bir azabın ateşi miydi emin değilim bu yaşananlardan. Ara sıra gözüken huzur ve tüketilmiş tecrübelerin ardından geçen sıradanlık alışkanlığı belki hepsi. Yazdığın hayatı yaşamak nasılmış gördüm. Öldürmeden sevmek mümkün değilmiş ama. Neyse yine çok dağıldım, öğrencilere böyle anlatmadım tabi. Tohumlar fidana fidanlar ağaca diye oldu daha çok. Tüm bu tecrübeli ölümlerden sonra tohum olarak başlayan maceramda çimlendiğimi fark ettim, artık bir toprağa kök salıp bir fidan olarak hayata devam ederim diye düşünüyordum. Sonra sevgiyle beslenmiş, yerinde yağmurlar yemiş bir ağaca dönüşüp, geleceğimin gölgesinde serinleyen yeni nesiller hayali vardı geçen sene bu zamanlar. O yüzden fidan demiştim. Ekim-Aralık aylarında düzenli bir döngü halinde yaşadığım bu batışlarda, enteresan anlar yaşandı. Çok şey kaybedildi, anlamını yitirdi bütün kavramlar ama o kadar kendimin farkına vardım ve olduğunu unuttuğum her şeyi aynı anda hatırlayınca kaldıramadım bu yükü. Sırlarım var. Hepimizin var. Sorulmadığı sürece acıtmayan. Acıtsa da değişmeyen, iyi değilim ve bunun sebebini hatırlamak için çabalıyorum. Çocuk egomu, yetişkin egoya taşımayacağım. Duygularımı bastırmayacak, çatışmadan kaçmayacağım. Kalan kalacak. Canım ne isterse öyle biri olacağım.net. Seneyenin kelimesi “demolition” -yıkım- olacak muhtemelen. Film olarak çok sevdiğim, kentsel dönüşüm olarak çevirmek istediğim bu kelime bakalım bize neler getirecek.
3 notes
·
View notes
Text
Tüm yaşamım bir rüyadan ibaret, kalkacağım başka bir yatakta, uyanacağım ve bitecek bu kabus.
kendimi ne güzel kandırıyorum böyle değil mi.
çalınmış dün bugün ve yarının hesabını soramayacağım için beynimle oynuyorum, rüyaymış, düşmüş..
sen kimi kandırıyorsun ?
bu soruyu kendime sorsam cevabıda kendim veririm, bir anlamı olmaz.
bu yazı bittiğinde taslaklara gömeceğim ki birinin okuma ihtimali olsa bile bir halt anlamayacak.
sahi size de sorayım, neden bu kadar kötüsünüz ?
ben neden bu kadar kötüyüm ?
niye kötüyüz ?
kaos ve acımasızlık hızla çoğalıyor.
gecenin bir yarısı yalnız olmaktan daha beteri var ise o da sigaranızın bitmiş olmasıdır.
içmeyenler için de aç olmak filandır sanırım
araya bir şarkı ekleyeceğim, birkaç şarkı da olabilir emin değilim şuan.
youtube
fatihte her şeyi yaşamış şimdi de isyan bayrağını çekmiş gibi söylüyor. ama her şeye rağmen pişman da değilmiş.
neyse şarkı katletmeyeceğim, güzel şarkıdır dinleyin derim.
benim sigaram yok, bu yazı devam etmez, etsede bir işe yaramayacak zaten.
neyse bir şarkı daha bırakıp, sigara almak için 2 km yürüyeceğim.
.
.
.
sigara buldum ve geldim ben gelene kadar listem devam etmiş çalmaya ki harika bir playlistim vardır..
size şarkı armağan edebilirdim, bu yazıyı paylaşmış olsaydım ama çok ciddiye almazdınız.
ben olsam ben de almazdım gerçi.
çalan şarkı da bu https://youtu.be/Ewq69FDWO_0
bir gün her şeyin iyi ve güzel olacağına inancınız var mı ?
şahsen benim yok, bırakalım iyi ve güzeli yaşama dair bir inancım da yok artık.
bundan da size ne gerçi.
ne diyorduk ?
hiç bir şey..
aha son bir şarkı, saat 4ü geçiyor sabah olacak, uyusam iyi olacak..
youtube
Taslaklarını bana teslim eden @otadama teşekkür ederim.
bir boş yazısını daha çalmış bulunmaktayım.
5 notes
·
View notes
Text
Eylül
Ruha iyi gelen şeyler top listesinin başını kendimle çekmeye başladım. Evet evet cümlenin garipliğinin farkındayım. Bazen anlamsız kelime yığınları yazabiliyorum. Tatlı bir sonbahar ayının sonuna doğru geldik. Ne eylüldü be. Overthink kadını olduğumu diplere kadar hissettim. İç hesaplaşmalar, dış güçler, lanet federaller! Her neyse kendi geleceğime tatlılık olsun diye her ayıma özel yazma kararı aldım. Aslında bunun üzerine çok düşündüm biliyor musunuz? Yazmak, binevi kendini ifadeye dökebilmek, dökmeye çalışmak. Bazen duru bir anlatım ile, genelde subjektif bir şekilde. Bilirsiniz ben drama queen olarak subjektifliğimi apaçık ortaya koymalıyım. Ah bu kadın.
Eylül diyorduk evet, içsel sancılarıma iyi gelsin diye yürümeye başladım. Düşüncelerimi toparlayabilmek için, ara sıra bilmediğim sokaklarda kaybolmak için, biraz da kendimi bulmak için. Doğum günümde yine sanrılarımla dolu bir yazı yazmıştım. O günden bu güne doya doya ağladım, bilmediğim sokaklarda gezdim, metroda olmasa da podcastler dinledim, henüz bir şiir ezberleyemedim, sokaklarda şarkı söyleyebilecek kadar çılgın hissetmiyorum, saatlerce konuştum susmanın tadına bakıyorum, bir çok kez kahkaha attım, ahahah onlarca kedi sevdim üzerime pislediler -gerçekten-, dans konusunda eh pek iyi değilim deniyorum, aşk için paralandım paraladım, yağmurda ıslanacak cesareti bir anlık sağanak yağışta bulmuşken zatüre olmak istemediğim için vazgeçtim; izlemek ile yetindim.
Biraz daha büyümüş hissediyorum. Toyluğumun çöktüğü omuzlarımdan silkelenmeye başlıyorum yavaş yavaş. Kendimle tanışmaya adımlar atıyorum. Artık eskisi kadar heveslenmiyorum. Bu iyi bir şey, şimdiye dek bunun kesinlikle kötü bir şey olduğunu iddia ederdim. Şimdi ise yetişkinlik hayatında asıl idealistliğin bu olduğunu farkediyorum. Usulca yetişkinliğe attığım adımlar içeren bir kaç hislerden biri bu da, anlıyorum.
Nasıl hissediyorum pekii? Burası bir miktar karışık. Mmm sanırım bir düğüm attım ve çözmekle uğraşıyorum. Bir de hayatım bir garip yahu. "Film de miyiz kitapta mıyız? Bu nasıl hayat be kızım. Neler oluyor böyle?" dediğim bir haldeyim. Her zamanki ben işte, bazı yanlarım değişse de bu değişmiyor. Bana kalsa sabaha kadar dizeceğim dizeleri buraya lakin çok da uzatmak istemiyorum. Bocaladığım bir ayda akışa doğru aktığım bir son oldu. Kısa bir özetle hala yolda pervaneyim.
Eylül, kuruyan yapraklar kadar tatlıydın. Hoşca kal!
0 notes
Text
Hayatı orantılarla ,
yüzdelerle
hesaplarla
zorlaştırarak
nereye gidiyoruz hayatta ?
İçimiz de ayrı dışımız da ayrı savaşlar veriyoruz, sadece bi çoğumuzun farkındalığı az diyelim...
Her neyse ne diyorduk ?
Uzun zamandır dinleniyorum yada bu yaşam dilimin de 1 saat bir şey'lere odaklanınca öyle sanıyorum.
Bu yaz tatil de kafa dinlemeye ayrılan insanlar moduna geçtim... :)
(Pause)
0 notes
Text
Alnımda bir yara izi. Bir hikayesi olsun isterdim. Çocukluğumda bir yeri vardı. Ama anımsayamıyorum, su çiçegi izi miydi? Öyle olmalı. Öyle çok büyük bir şey değil. Ufacık bezelye tanesi gibi. Yinede gözüm şu aralar hep oraya takılıyor. Hiç olmadıgı kadar büyük bir dikkatle bakıyorum. Bu kadar çirkin oluşunu bu yaşıma kadar fark etmeyişimi garipsiyorum. Ben görmediğim sürece kimsenin gördüğünü sanmıyorum. Öyle olur genelde. Ama ben bir kere gördüm. Aynada izliyorum yuzümü. Kusurlarını sayıyorum bir bir. Gözlerim fazla küçük diyorum. Kirpiklerim de yokmuş gibi. Kalın kaşlarımı sevemiyorum, sürekli de dökülüyorlar. Burnum fazla mı büyük, çenem çok mu geniş, yanaklarım da şiş, saçlarım niye bu kadar çok dökülüyor... Sayacak ne çok şey var. Kusurlar ne kadar da fazla. Güzel şeyleri arıyor gözlerim. Pek bulamıyorum. Güzellik nedir diye düşününce de bir sonuca varamıyorum. Sadece faydalı olmalı diyebiliyorum. Ama fayda yetmezmiş güzel demeye. Biçim şartmış. Ben güzeliği sevmem ki öyle. Böyle çok yapay bir şeymiş gibi gelir bana. Sanki güzel olan, kusurun eksik olduğu her bir şey aynı geliyor gözüme. Mükemmel ve güzel ama... Amasını bilmiyorum. Bir sürü aynı güzellik. Kusurun ta kendisi gibi. Şeye benzedi iyice. Ne demiş Dostoyevski bütün güzeller birbirine benzer, her çirkinin de kendine has bir kusuru vardır :) Bir çirkinin kıskanç lafları gibi işte. Ulaşamadığı ciğere mundar diyor. Neyse... Kusurlar diyorduk. İnsanlar kusurlarıyla kalıyor benim aklımda. Önce kusurlarından tanıyorum, onları mesela. Kusurlarından sevmeye başlıyorum daha sonra. Tabii gizlemedilerse. Genelde gizlerler de. Öylesi çok yorucu. Hepimiz oynarız bir mükemmeli. Saklarız bir gülüşün ardına gerçekleri. Sahteden laflar ederiz, epey de sahicidir. İlginç şey doğrusu. Sonra kusurlarını yaşayan birini gördük mü ayıplarız. Kusurlarından çok beceriksizliğini sanırım. Bunu da gizleriz ama, mükemmeliz ya. Kendimizde saklıyoruz bir şeyleri, onlar da hatırlatmasın işte. Sonra... Ben kusurları daha insani buluyorum. En gerçek yanlarımız bizim. En olduğu haliyle var olan. Yalnız bize özel. Çocukluk gibi. Bunca çabayla gizlemek zorundaysak bu yanlarımızı, nasıl severiz ki kendimizi? Bilemiyorum doğrusu. Gizlemek zorunda olmak nasıl bir eziyet insana. Mükemmeli mi beklemeli illa. Mükemmeli mi aramalı durmadan. Açıkça yaşamak için benliğimizi. Kusurlardan başlarsak sevmeye mükemmeli bulamaz mıyız kendi içimizde?
1 note
·
View note
Text
Merhaba insancıklar!
Nasılsınız? Umarım ki iyisinizdir.
Bugünlerde canım fazlasıyla sıkkın. Neden bilmiyorum ama okulda keyfim yerindeyken evde keyfim kaçıyor. Bedenim ikiye bölünmüş gibi! Bunun ne kadar yorucu bir şey olduğunu tahmin edebiliyor musunuz!? Çok yorucu!
Bugünüm çok iyi geçtiği için size anlatmaya karar verdim. Bugün size arkadaşlarımı tanıtacağım.
Esra (kod adı esram veya Loa) kedisi çok çalışkandır. Olmak istediği meslek savcı ve ben gerçekten de olacağına inanıyorum. Kendisi fazlasıyla korumacı. Sanki kaybolan ikizim gibidir kendisi. Merhametli ve benden bile fazla sabırlı. Öğretmenlerden utanıp soramadığım soruları ona sorarım ve o ise gayet sabırlı bir şekilde cevaplar. Mesela deneme olduğumuzda sadece 4 soru yapmıştım matematikten. İkisi yanlış çıkmıştı ve benimde olmayan moralim eksilere düşmüştü. O gün Esra bana 18 soruyu da güzelce anlattı. Bende eve gidince tekrar çözdüm. Anlayacağınız herkesin 'keşke böyle bir arkadaşın olsa' denilecek bir arkadaş kendisi. 1 ay sonra ayrışacağımız için üzgünüm...
Esra 2 (kod adı esrii) esri çok kibar, komik espriler yapan, bir sorunun olunca seve seve ilgilenen ve eğer arkadaşıysan seni çoğu kişiye savunan biri. İlk zamanlarda çok samimi değildik ama artık çok samimiyiz. Hatta şakasına karım diyorum! Esrayı çok seviyorum. Aslında ben şuan anlattıklarının hepsini seviyorum. Bu arada Esra tarih öğretmeni olmak istiyor. Ona inancım tam. Kesinlikle başaracak!
Ecrin (kod adı eco) eco klasik bir lakap ama bununla ilgilenmiyorum. Ecrin çok gülek bir insan. Her şeye gülen biri ve açık konuşayım bu onu harika kılıyor. Eco ile ortak yönlerimizden biri de aynı kişiyi sevmiyor olmamız. Aynı zamanda ecrin avukat olmak için çalışıyor. O kadar savunmacı ve korumacı ki tam ona göre bir meslek. Ecrin tanıdığım en pozitif insan. Ama kavga etmeyi de izlemeyi de çok sever! İşte bir ortak yön daha!
Ayhan ( kod adı ayham) neden böyle bir isim hiç bilmiyorum. Biri yanlışlıkla söylemişti ve bizde devamını getirmiştik. Önceden hayvan diyorduk tabi ama artık demiyoruz. Ayhanın geleceği belli değil. Yani onun ilerdeki hali sanayide çırak falan. Aslında nasıl bir yerde çalışacağı ile pekte ilgilenmiyorum. Ayhan ve diğer sayacağım kişiler benim aradığım abi karakteri. Ayhanı öyle benimsedim ki artık abi diyesim var. Bir insanın abisinin olması ne demek? Bilmem aslında. Sanırım bu yüzden tüm erkekleri abim olarak görüyorum. Neyse! Ayhan küçük bir kavgada genelde hemen dağıtma taraftarıdır. Kavga edip küsmemizi istemez. Ama konu tekme tokatsa sanırım eden taraf olurdu! Ayhan iyi bir çocuk. İnşallah gelecekte de tekrar karşılaşırız dediklerimden.
Abdullah (kod adı apo) apo lakabı yine sıradan bir isim ama bizim gibi üşengeçler bu kısa isme bile kısaltma bulduk! Apo ayham ile kardeşdir. Yine onu da abim olarak görürüm. Aksi de olamaz zaten. Apo çooook uzun boyludur. Boyunun uzun olmasının bir sebebi genlerken diğer sebebi ise en sevdiği sporu basketboldur. Gelecekte basketbolcu olmak istiyor. Turnuvaları başladı bile! Gelecekte onu televizyonda görmek için sabırsızlanıyorum!
Vee Hüseyin (kod adı Hüsniye) Hüsniye ismi biraz garip. Neden bu lakaba sahip bilmiyorum çünkü ben aralarına sonradan katıldım. O yüzden bilmiyorum ama sadece bu ismin nedenini bilmiyorum! Hüsniye apo ve Ayham ile yakın arkadaşlar. Apo ve ayham neyse o da öyle. Gelecek ile ilgili planları aynı ayham gibi. Yinede bir yerlere geleceğine hala umudum var! O harika bir dost. Sevecen, komik, eğlenceli... Kısacası herkesin isteyeceği arkadaşlık özelliğine sahip biri
Hepsi öyle!
Ve benim içimde hepsinin yeri ayrı, onlar benim sanırım tek gerçek dostlarım. Bir ay sonra ayrılmak çok üzücü. Ama bu bir ayda üzülmek yerine bu bir ayı doya doya yaşamayı tercih ediyorum.
Okul çıkışında çoğu zaman beraber gideriz. Evime ilk ben ulaşırım. Tabi esri maalesef bizimle gelemez çünkü onun yolu ayrı bir yol. Neyse ben yine çok yazdım.
Hoşça kalın! Ve sizde benim gibi arkadaşlıklar elde etmeye çalışın bence. Böyle arkadaşlıklar pişmanlık değil hayranlık bırakır...
İyi günler dilerim...
0 notes
Text
Kanguruculeyşıns sevgili dostlar. Bir sevgililer gününü daha kimseye hediye almadan atlatmayı başardık. Sevgilisiz daha nice yıllara dostlar...
Başlıktan da anlaşıldığı gibi aynen. Kimse bizi sevmiyah a sevgili ponçiktoşlar. Siz kendinizi sevin çünkü size sizi sevdiğini söyleyen insanların ertesi gün "sen kimdin ki ya" dediği bir dünyada yaşıyoruz. Zuzaylılar keşke Amerika taraflarından gelse de şu dünyaya, bizler de artık rahat bir nefes alsak di mi? Nereden çıktı ki şimdi zuzaylılar? Evet ne diyorduk ekonomideki dalgalanmaları duymuş bu zuzaylılar. Amarıkan dolarını bi gecede fifti kuruş yapacaklarmış ve dünya süpersonik bir yer olcakmış. Herşey süpersonik olacak. WOAAA! Zuzaylılar çok dost canlısı varlıklar. Bazen sizlere beklenmedik bir süpriz yapıp, gece sizi yattığınız yerden kaldırıp, "Kalk panpa bi kelle paçaya gidek" deyip, kendi gezegenlerine götürüp, geri getirebiliyorlar. Bu sefer "Ben ısmarlıcam" dedim mesela ve bana "Olmaz sen misafirsin ki" dediler. Amma gezdik ama varya offfff bi görseniz. Hele Mars'ta Mars çukulatalarının yapıldığı ana fabrikanın ordan bile geçtik. Ne acaip şeyler var di mi? Yolculuk çok feci süperliydi. Bi ara uzay gemisine toryum almak için toryumlukta durduk "Ben bi WCye gideyim" dedi. Baktım yok gelmiyo. Bekle bekle çok merak ettim. Gelmicek diye düşündüm filan oldum. Baktım bi geldi kucak dolusu abur cubur cümbür çamur bi sürü şey almış. Neyse yolda gelirken hepsini bi güzel gömdük. Rober Hatemo dinliyormuş onlar da, ben duyunca çok şaşırdım. Bak sana bi müzik aççam şimdi bu süper dedi. Tmm aç bakıyım dedim. WOOOOOOOOW!!!! Yunus Bülbül ve İzzet Altınmeşe düeti. Çok eğlenmeli müziklerden çaldı hep. Neyse geldik eve filan. Ben koltuğa oturdum öyle. Sonrası yok. Böyle bi gözümü dinlendirip açtım hemen gibi oldu. Baktım gece saat yece yarısı ve daha sanki hiç zaman geçmemiş gibi. Not bırakmış. "Uyandırmaya kıyamadım, gezmelere doyamadım bi dahakinede kokoreçe gidek mi?" yazmış deli. Bence bu zuzaylı hatun bana yazıyo. Baksanıza yazmış. Ne demek bu? Besbelli bana yazıyo notu. Bakalım nolcak. Şimdi daha çokta ümitlenmemek lazım di mi? Daha herşey çok yeni filan. Bi de "Kanka" diyo ya, ondan ikilemde kaldım ben de şimdi. Neyse zuzay gemisin büyüklüğü bir Range Rover Vogue 4.4 kadar filan, ama içinde ne arasan var. Bi ekranı vardı acaipli. Tüm galaksiyi filan görüyorsun böyle ışıklı filan. "Woaaa!!!!!" dedim. Güldü ve "Daha önce hiç holografik panel görmedin mi sen bakıyım şeker şey?" dedi. Dedim "Görmedim o holoprofiklerden bilmem ben". Neyse telefonlaşırız sonra yine. Arar beni o, çünkü bir zuzaylı kendisi. Renkli saçlı zuzaylı hem de. Neyse biz kelle paçaya giderken yolda politika, siyaset ve ekonomiden bahsettik. Bana ehe dedi! Omaygard dedim ve ehe diye ekledim. "Kafalar çok karışık ne olacak bu ülkenin hali" dedim, tutamadım kendimi ve bana ne dedi biliyonuz mu a sevgili dostitoşlar? "Bak sana bir sır vercem ama kimseye söyleme bunu söz mü?" dedi. "Tmm, söz pki" dedim. "Biz dünyayı istila etcez yakın zamanda" dedi. Ben şok. "Seni yanıma aldırcam" dedi. "Bizim gezegende hem iş bile bulursun ki sen" dedi. "Woauuw!" dedim ve "Peki maaşlar nasıl orda?" diye sordum. Ev, arsa, uzaygemisi, uçan kaykay, 3 öğün istediğindenli yemek, elentrik, ısınma, iletişim, internet, 500 kontür, kakaolu puding, kokoreç, akbil, bir çift parmak arası terlik, üst baş, zigara, sitresçarkı, peluş anahtarlık, şemşiye filan hep devlet veriyormuş beleşli. Ben şoklardayım ama nasıl şaşırdım inanmazsınız. "Eeeeeeee?" dedim. "Madem herşey bedava filan işe ne gerek var ki?" dedim. Çalışmaz ki dedim kimse. "Olur mu öyle. Herkes çalışıyor" dedi. Bu zuzaylıları anlamak çok zor hakikattende.
Zaten baya gittik geldik biz gezegene. Nerden baksan kaç sefer gittik yani. Ben zaten demiştim biraz bi gariplik şeysi var burlarda diye ama dedim yani sonuçta yabancı gezegen kültür filan çok farklı. Annesine filan benden bahsetmiş biraz. Annesi daha demiş sen çok gençsin filan, 3000 den önce olmaz demiş. Daha 2453 yaşında filan zuzu. Ben o konuşmayı pek anlamadım ama o olaydan sonra filan çok kanka demeye başladı zaten bi işkillenmedim değil. Neyse işte, ne biliyim ya amaaaaaaaaan... Sonra neyse işte uyandığımda gece yarısıydı. Hani bi güzümü dinlendirir gibi yaptıydım ya. Kalktım hemen. Camdan baktım gitmiş sokakta yoktu uzay gemisi. Dolaba gittim çünkümsü bi anda midem kazınır gibi oldu. İşte o arada. Dolabı bi açtım. OHAAAAA!!! Süper!!!!! En sevdiğimdenli her şeylerden var. Bana jelibonlu lahmacun bile almış. Attım mikroya, hemen ısıttım, nom nom nom yedim. En sevdiğim kahveden de almış. Ziftle 5iBiarada. Neyse işte ben de TVyi açtım hemen öyle atıştırırken. Haberlerde zuzaylılar var. Böyle heryer ışık filan olmuş bi sürü ama sayamazsın. Öyle çok dolu gökyüzü. Neyse işte dünyanın her yerinden görmüşler filan bilim adamları onlar "UFO değil! Meturoloji balonu!" filan filan diyo. Ama!!!!! Ben biliyom yani hep UFO onlar. Mesela ufolar en çok dilek feneri atılan yerlerde geziyorlar çünkü anlaşılmıyor. Hani millet her gördüğü ışığa "Ordan dilek feneri atıyorlar, ondan" diyo. Ne uyanıklar ya. Neyse ki dolapta zuzay birası vardı açtım bitane hemen buz gibi lık lık. İyi geldi. En son bi şarkıcı vardı adı neydi onun ya. Veydidaykeeeen diyordu şarkısında. Dur aklıma gelcek şimdi. Neyse bi yandan düşünürken bi yandan da anlatayım ben olanları. Şimdi bu zuzaylılar dünyaya çok gelip gitmişler eskiden. Antik çağlara filan da gelip gidiyorlarmış. Hatta büyük dedemler filan da anlatırlardı hep. Bi gün tarlada çalışırkene bi zuzaylı gelmiş "Amcam!!!" demiş, "Suyun var mı bi tas?" demiş, "Hele bi Allah rızası için koş getir" demiş. Dedem anlatırdı hep. Sonra büyük dede suyu almış getirmiş adam içmiş suyu "Oh be Dünya varmış" demiş. Büyük dede sormuş "Dünya mı?" demiş. "Tabi ya ne sandın" demiş zuzaylı. "Tenks you amcam benim" demiş ve bi anda ışınlanmış zuzaylı. Hoooooooop kaybolmuş. Yok yani. Bu zuzaylılar çok acaip ya. Mesela biz Marstan geçtik ya o ara ben Elın Maskı sordum zuzuya. Bana "Elın buralardan çok arazi aldı, toplu konut yapacakmış Tokiyle birlikte" dedi. Ben dedim inanmam dedim saçma geldi çünkü. "Bak" dedi, "Bilmediğiniz çok şey var ve eğer bu şeyler insanlar tarafından duyulursa hiç güzel şeyler olmaz" dedi. Dedim "Ne olur ki yani?" "İşte duyulursa hep arazi mafyaları filan çöker buralara" dedi. Vay be dedim bu zuzaylılar hakikattende çok bilgili imiş. Yolculuk çok acaipti zaten yıldızları filanda seyrettik. Uzay gemisinin otomatikli pilotu da varmış. Kadın sesi ile "Yüz metre sonra sağa" diyo "500 metre düz devam" diyo filan. Çok süper vakit geçirdik anlatamam ya. AAA!! whatstan yazmış bi bakıyım hemen döncem. Bi dk. Gitmeyin sakın bi yere geliyom.
Geldim hehehe. İşte neyse akşam gibi yine buluşcazmışız. Ben hemen uyuyayım çünkü ben hemen uyuyunca beni almaya geliyor. Neyse ben gittim. Kib bye ponçiktoşlar.
#Amerikanın oyunlaır bunlar#zuzaylılar hoşgeldiniz#minder minikler derneği#zuzular nerdesiniz#interneyşınıl daymenşıns#tarcan dede#hügonun tolga abisi#fanustaki dostoyevski#kuantum dolanıklık teorisi kıvamında örgü peynir#pavırrencırs#mavi saçlı zuzaylı#nikılbeck dinleyenler#sarı tuvalet terliği#kelle paça salsa çaça salça kaça?#irbahim tartıses#görümceler yarışıyor#kısmetse olabilir#elit kesimin gözde mekanları#fotkafişna#ufolarda üzülür#reçel çorbası#tekken 5#ehelen ve kendine gel#kedi kumundan kaleler yapmak#Boris Cansının saçı kıvamında kadayıf tatlısı#Kurtlar Varisi yeni sezon#Mihenk Kaşı#Zopar Gezegeni#Ekonomi Süpersonik olacak#Alternatif Enerji Kaymakları
1 note
·
View note
Text
Hogwarts'tan merhabalar
Sevgili defter, sana bu yazıyı yağmurlu bir havada Hogwarts kütüphanesinden yazıyorum diye başlamak isterdim açıkçası. ahahahah.
Ama ne mümkün? Sana bu yazıyı bir avukatlık bürosundan, her şeyden kaçmak için arkada şunu açarak yazıyorum.
youtube
Evet rüyam gerçekleşiyor adım adım. Adam kazandı. Kazanması değil ama onca şeye rağmen bu kadar sevilmesi ne yalan söyleyeyim hayal kırıklığı oldu. Öngörüm adamın kazanmasına rağmen sevilerek değil de eleştirerek kazanmasıydı. Ülkemizin engin ve sert bir kamplaşma içinde nihayete erdiği kanaatindeyim. Artık kimseyi kampından ayırmak ve iki tane milli maç için birlikte olması dışında birlikte tutmak hiç olmadığı kadar zor olacak. En büyük örneği ise görülen oy oranları sonrası depremzedelere karşı oluşan tepki.
Biz duygusal bir milletiz tüm doğu toplumu gibi. Aklımızla karar vermeyiz. Ve bu duyguya da vatan sevgisi gibi ideoloji katmaya çabalarız ne yazık ki. İnandığım din ve peygamber milliyetçiliği yasaklamışken bu kadar müslümanım diyen insan milliyetçilik rüzgarına kapıldı gitti. Dünya tarihinde ne kadar savaş varsa ekserisi milliyetçilik sebebiyle çıkmamış gibi! Dünya konjonktürü böyle deyip mevzuyu kapatalım. Her devlet milliyetçi olurken biz de olmayalım mı yani? Onu da olalım elhamdülillah.
Daha önce dediğim gibi kimin kazandığının hiç önemi yoktu benim açımdan. Biz halk olarak kaybettik çünkü. Kim kazanırsa kazansın kaybetmiştik. İfrat ve tefrit arasında düşünmeyen bir toplum kaybetmeye mahkumdur. Kaybettik. Aksini iddia eden var mı ki? Siyaset bilimciler tartışabilir bu konuyu anlayan varsa tabi? Aslında seçimle dayatılan bu sistem bir demokrasi midir? Parti ayırt etmeyelim. Hepsi için geçerli bir soru: Aklıyla oy veren kaç kişi var? Duygularını bu işe alet etmeden. Milliyetçilik bir duygu olmuşken hele de.
Ne diyorduk? Toplum olarak kaybettik. Yargıda birlik derneği -ki mevcut hakim savcılarda oldukça fazla üyesi olan dernek- başkanı bir yargıtay üyesi seçim öncesi tercihini açıkça propaganda yaparak paylaştı. Siyasi görüşü olmalı bir yargıcın ama bunu kabullenemiyorum işte.
Dur. Amaaaann boşver.. Bundan sonra böyle anam babam. Umurumda değil. Ekmeğime bakarım. Siyasallaşan yargıda avukat olmama çok az kaldı. Sus oğlum serco.
Hogwarts da bu sene çok soğuk yaptı biliyor musun?
Yine yeni yeniden diyete başladım. 2009 yılından itibaren diyetteyim ama 134 kiloyum. Nasıl oluyor yahu bu? ahahahaha. Bir de sen beni ağustosta gör. Adli yıla filinta gibi giriyorum.
Samsunspor şampiyon oldu. Kombinemi alıyorum. Her maçta stattayız ailemizin erkekleri olarak. Oğlumu da götürürüm. Stat raconunu öğrensin.
Galatasaray şampiyon olmak üzere. Onu kaçak yayından devam. ahahahah.
Ruhsatımı Bakanlık bir ay beklettikten sonra nihayet onaylamış. Bir iki haftaya avukatım.
Yani hogwarts'ta durumlar iyi.
Millet mi? aahahhaah.
Umurumda mı?
Bu müzikle yazı yazdıktan sonra gidip dilekçe yazacağım. Kanser ilacının parasını devletten almak için. İş mahkemesi bakıyordu diye açtık meğer emekli sandığı saçmalığı devam ediyormuş. Hukuk devleti budur işte: usul içinde boğulmak. İdare mahkemesine bir dilekçe yazayım da görsünler onlar.
Bu müzik bitmeden bir de makale yazmam gerekiyor. İdari yargıda hukuka aykırı delil meselesi diye. Konuya bakar mısın? İdari yargının da çok umurunda ........ diye küfür etmek istiyorum. Ediyorum da.
Neyse.
Sayın defter,
Hogwarts'tan selamlar.
vesselam.
3 notes
·
View notes
Text
Hayır bir de 3 sunum bir tezim bir projem var. Yarın için hala makaleyi okumadım. Yatacak yerim yok valla. Neyse ne diyorduk? Yazık adama be. Ama diğer üyelerin de suçu yok tabii. Gerçi...belki de vardır ben nereden bileyim? Olay, Vkipedi'de bir paragrafta anlatılmış sadece.
0 notes
Note
bir huzursuzluk hasıl oldu, neyse, ne diyorduk? solaklar, sağ ayak önde, biraz savruk, biraz da kendinden emin adımlarla, sırtlarını dünyaya yaslayarak yürürler.
selam selam ve yeniden selam, tekrardan geri geldim. eve geri döndün mü? dönmüşsündür zaten bendeki de soru.
tekrardan merhabalar. galibiyet yabancılaştırıcı yolculuktur. insan evine kaybedince döner demiş biri. :)
13 notes
·
View notes
Text
Arkadaşlar bence annesi görünce gelinim bu mu diye sormasın diye numaramı kaydetmemiş
#bardağın dolu tarafı olarak doğsam daha az olumlu şey türetirdim#neyse cnm kendim#bir yıl daha atlattık senle#neyse ne diyorduk#zalımın oğli#nzbxnsbxnx#kutu baby
6 notes
·
View notes
Text
durakta dolmus beklerken yoldan gecen insanlarin hayati hakkinda sacma hikayeler uydurup egleniyorum is my life style
#cko eglenceli#yada ben yalnizim ondanda olabilir#neyse durduk yere uzmeyelim kendimizi#ee ne diyorduk#djebfjejfjsndsj eheueheh
0 notes
Text
şayet benim sana açacağım daha çok çiçek vardı ama bazı insanlar çiçekleri tek tek. hızlı hızlı. öyle işte aynen. cinayet ama çiçeği koparmanın suçunu yüklenemez herkes ve bunun bir suç olduğunu kabullenemez. çiçekçiler de bir nevi cinayet bahçesidir ama siktir ediyoruz bunları. öyle öyle. bunun bir cinayet olduğunu inkar etmek gibi birtakım alışkanlıklarınız vardı sizin, doğru. neyse ne diyorduk. benim sana açacağım daha çok çiçek vardı ama bir şeyler oldu ve saksı çatladı tam orta yerinden. kanım fışkırır gibi toprağı döküldüydü yere. bunu da anlarım ama anlatamam. zaten saksının kırılması kimseye bir ölüm gibi gelmez ama otur karşısına bir de çiçeğe sor. neyse, ne demiyorduk? bunlar. bunlardan hiç bahsetmiyorduk. görmek istemediğiniz birkaç şey vardı. bu yüzden tam da. şayet benim size anlatamayacağım çok şey var bunlar gibi çocuklar. şayet anlatamayacağımdan değil. anlamak gibi bir derdiniz olmadığından. oysa olsaydı, benim, size, açacağım, daha, çok, çiçek.
954 notes
·
View notes